Sağlık Bakanı Koca’dan “Lepra Hastanesi” açıklaması
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, İstanbul Lepra Deri ve Zührevi Hastalıkları Hastanesi’ni kimliğinin korunmasının önem verdikleri bir husus olduğunu belirterek, “Lepra Hastanesi, kimliği korunarak, idari anlamda ayrı bir hastane olarak varlığını sürdürecektir” ifadesini kullandı.
Koca, İstanbul Lepra Deri ve Zührevi Hastalıkları Hastanesi hakkındaki iddialara ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, hastanenin bir zamanlar insanların korkulu rüyası
olan lepra (cüzzam) hastalarına kucak açmış, Türkiye’de lepra ile mücadelenin markası halini almış bir kurum olduğunu bildirdi.
Hastanenin kuruluşunun, lepralı hastalara verdiği hizmetler ve emeği geçenlerin unutulmayacak adanmışlık, idealizm ve fedakarlık örnekleriyle dolu olduğuna dikkati çeken Koca, şunları kaydetti:
“Lepra hastanemizin kimliğinin korunması Bakanlığımızın önem verdiği bir husustur. Bu konuda gösterilen hassasiyet doğal bir durum olmakla birlikte, belli ki iddia sahibinin haberden iki gün önce Bakanlığımızın aldığı kararla söz konusu hastanenin özel bir statüye kavuşturulmasından, kimliğinin korunarak mali yapısının daha da güçlendirilmesinden haberdar olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla Lepra Hastanesi, kimliği korunarak, idari anlamda ayrı bir hastane olarak varlığını sürdürecektir. Hastanenin ihtiyaçlarının hızlı giderilebilmesi ve hastanede görev yapan personelimizin ek ödeme alabilmesi için mali yönden Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesiyle bulunan ilişkisi devam edecektir.”
İstanbul Lepra Deri ve Zührevi Hastalıkları Hastanesi:
Hastanenin kuruluşu Mütakere yıllarında Toptaşı Bimarhanesi Başhekimi Dr.Mazhar OSMAN’ın Cüzzamlıları Toptaşı Bimarhanesi’ne nakletmesiyle başlar.Toptaşı Bimarhanesi’ne her gün Kadıköy’den yürüyerek giden Dr.Mazhar OSMAN,birgün Karacaahmet mezarlığının önünden geçerken Miskinler Tekkesi’ne uğramıştı.Burada 13 cüzzamlı ile çoluk çocuk 40-50 kadar sağlıklı göçmenin odalarda bir arada bulunduklarını görmüştü.Kendi alanı olmadığı halde hekim sorumluluğu ile hareket edip önce Üsküdar Mutasarrıflığı’na sonra da Sıhhiye Müdüriyeti’ne durumu anlatmış,fakat bir şey yapılamayacağı cevabını almıştı.O zaman cüzzamlıları Toptaşı Bimarhanesi’nde bir daireye yerleştirip beslemeyi düşünmüş,Sıhhıye Müdüriyeti’nin karşı çıkmaması üzerine bu tasarısını gerçekleştirmişti.Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti kurulunca durumu Sıhhat Vekaleti’ne bildirip cüzzamlıların Toptaşı Bimarhanesi’nden alınmasını istemiş,ancak yeni bir leprazori yapılıncaya kadar cüzzamlıların Toptaşı’nda kalması uygun görülmüştü.Akıl hastaları Bakırköy’de yeni açılan Emraz-ı Akliye ve Asabiye Hastanesi’ne taşınırken 13 cüzzamlı da buraya götürülüp 28 numaralı binaya yerleştirilmişti (1927).Lepralılara ayrılan bu ahşap bina dikenli tellerle çevrilmişti.O dönemde tedavide kullanılan Şolmogra yağından bir sonuç alınamadığı için cüzzamlılar oldukça kötü durumdaydılar.Sayıları günden güne çoğalınca Sıhhat Vekaleti 25 yataklı bir pavyon yaptırdı.Fakat vilayetlerdeki cüzzam hastaları devamlı olarak buraya gönderildiğinden hasta sayısı artmaya devam ediyordu.Reisicumhur İsmet Paşa Kastamonu ziyaretinde bir düzineden fazla cüzzamlı görünce bunların Bakırköy’e gönderilmesini emretmişti.Hasta sayısı 113’e yükseldiğinden iki pavyon daha ilave edildi(1940).Hastanede asabiye ve dahiliye hekimlerinin hiç biri cüzzamlılara bakmak istemezken Bakteriyolog Dr. Neş’et HALİL bu görevi uzun yıllar yürütmüştü.Fakat Mazhar OSMAN cüzzam ile mücadele hakkında bilgi sahibi değildi.Mısır ve İngiltere’nin bu konuyla çok ilgilendiğini duyunca Mısır’a giderek hem lepralılar hem de akıl hastaları konusunda incelemeler yaptı.Ertesi sene Suriye ve Filistin’e gidip bilgisini geliştirdi.Sıhhat Vekaleti’ne bilgi verip Dr. Neş’et HALİL ile öğrendiklerini uygulamaya koydu.Bir buçuk yıl içinde 20 kadar cüzzamlı tedavi edilip özgürlüğüne kavuştu.Artık cüzzümlıların ölünceye kadar tecrit edilmesi son bulmuştu.
Bakırköy Akıl Hastanesi Lepra Servisleri’ne Türkiye’nin dört bir tarafından,en çok da doğu vilayetlerinden hasta geliyordu.1943 yılından itibaren her yıl ortalama 100 hasta gelmiş,sadece 1958’de bu sayı 226’ya çıkmıştı.Bundan sonra her yıl azalan cüzzamlı sayısı 1961’de 92’ye düşmüştü.Lepra servisleri oldukça bakımsız tek katlı binalardı.Zaman zaman yer darlığından üç hastanın bir yatakta yattığı oluyordu.Kronik hastalar için bir sığınma eviydi.Hafif vakalar ayaktan tedavi edilerek memleketlerine gönderiliyordu.Yönetim konusunda resmi bir protokol yoktu.Lepra servislerini bir düzene kavuşturmak amacıyla Prof.Dr. Seyhan ÇELİKOĞLU ile Prof.Dr.Türkan SAYLAN’ın girişimiyle Cüzzamla Savaş Derneği kuruldu(1976).Derneğin gayesi Türkiye’de cüzzam hastalığını yok etmekti.Derneğin topladığı yardımlarla eski binalar yenilendi.İstanbul Tıp Fakültesi’ne bağlı Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu(1978).Tıp öğrencilerinden oluşan bir grupla Muş’tan başlatılan tarama çalışmaları diğer illere yayıldı.Van pilot bölge olarak seçildi.Dr.Türkan SAYLAN’ın girişimiyle İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Haluk ALP’in tahsis ettiği 500.000 Lirayla önce Bakırköy’deki Lepra binaları onarıldı.Toplanan bağışlarla mutfak,çamaşırhane,ameliyathane eklendi.Eski hastalar personel olarak görevlendirildi.Daha sonra lepralı hastalar için fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezi açıldı(1980).Buraya bağlı olarak faaliyet gösteren ayakkabı atölyesinde ayak deformasyonları olan lepralılar için ortopedik ayakkabılar üretiliyordu.Zaman içinde ilavelerle büyüyen pavyonlar Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ile İstanbul Tıp Fakültesi ve Cüzzamla Savaş Derneği arasında düzenlenen bir protokolle hastane statüsüne geçti(16 Ocak 1981).Cüzzam alanıda uzmanlaşmış olan bu özel dal hastanesinin polikliniğinde 1985 yılında 2.518 hasta muayene edildi ve ameliyatlar yapıldı.Üç uzman doktor,bir diş hekimi,bir eczacı,bir ortopedist,18 hemşire ve laborant çalışıyordu.Günümüzde İstanbul Lepra Deri ve Zührevi Hastalıkları Hastanesi adıyla Lepra kliniği,diş polikliniği ve deri ve zührevi hastalıklar polikliniği olarak hizmet veren dal hastanesi konumundadır.